Ekim 14, 2021

Matbaanın Türk Kültürüne Giriş Hikayesi

Sert bir malzemeden üretilmiş bir kalıp üzerine işlenen simgelerin daha yumuşak bir malzeme üzerine basılması esasına dayanan matbaanın teknik temelleri oldukça eski tarihlere kadar uzanmaktadır. “Tab” etme” yani “basım” sanatının ilk örneklerine Çin’de rastlanmıştır. M. S. 600 yılına tarihlenen ilk blok kitap örnekleriyle burada karşılaşılmıştır. Bu örnekleri Japonya ve Kore’deki diğer örnekler takip etmiştir. Uygur Türklerinin de Çinlilerden öğrendikleri ağaç kalıplarla basım yaptıkları ileri sürülmektedir.

İlk Baskı Makinelerine Bir Örnek

Basım ve kağıt üretme teknikleri Uzak Doğu’dan Ortadoğu coğrafyasına buradan da, özellikle 11. yüzyıldan 13. yüzyıla kadar süren Haçlı Seferleri vasıtasıyla Avrupa’ya aktarılmıştır. Bu seferlerde Avrupalı devletler İslam dünyasının zenginliklerinden pay alma amacına ulaşamasalar da İslam dünyasındaki bilgi birikimini kendi topraklarına taşıdılar. İşte matbaa da buradan aldıkları bilgilerden hareketle ürettikleri bir makineli tab’ yani basım sistemi idi.

Makineli basımın ilk olarak Almanya’nın Mainz şehrinde Johann Gutenberg tarafından 1440 yılında yapıldığı bilinmektedir. 1454 – 1455 yılları arasında bu şehirde madeni harflerle basılan kitap örnekleri günümüze kadar gelmiştir. Avrupa’da 15. Yüzyılda ortaya çıkan matbaa bu yüzyılın sonlarında İspanya’daki baskılardan kaçarak Osmanlı Devletine sığınan Yahudiler aracılığıyla Osmanlı’ya getirilmiştir. Müslüman nüfusun matbaaya mesafeli davranmasından ötürü ilk Türkçe matbaanın kurulması 18. yüzyılda ancak gerçekleşebilmiştir. Ancak Osmanlı Devleti sınırları içerisinde yaşayan Rum, Ermeni, Yahudi gayr-ı Müslim topluluklar bu yeni icatla basım yapma işine hemen girişeceklerdir. Bu nedenle Osmanlı Devletinde ilk matbaa örneklerine bu sistemin icat edildiği çağda rastlanmakta teknikle tanışmada bir gecikme bulunmamaktadır. Hatta diğer örneklere göre daha ağır bir ilerleme çizgisi izlemekle beraber İstanbul Yahudi matbaacılığının Amsterdam ve Venedik’ten sonra gelen en önemli merkezlerinden biri idi. Ancak Türkçe dilinde basım meselesi çeşitli nedenlerle hep ertelenmiştir.

Eski Hark Baskı Kalıpları

İlk Türkçe matbaa 1727 yılında İbrahim Müteferrika ve Yirmi sekiz Mehmet Çelebi Efendi tarafından açılmıştır. Ancak bu tarihten önce de çeşitli yabancı girişimcilerin Türkçe matbaa kurma teşebbüsleri söz konusu olmakla birlikte bunlar başarısızlıkla sonuçlanmıştır. İlk Türkçe matbaanın gecikmesi ile ilgili çok sayıda neden ileri sürülmüştür. Bunların başında da elle kitap çoğaltan kişilerin yani “müstensih”lerin işlerini kaybetmek istememelerinden dolayı Türkçe matbaa fikrine hep engel çıkardıkları düşüncesi gelir. Ancak tarihçiler bu teoriye pek itibar etmezler. Çünkü bu tür tepkiler Avrupa’da da ortaya çıktığı için ama matbaaya engel olamadıkları için Osmanlı’ya ilişkin değerlendirmelerde ağırlığını kaybeder. Örneğin Paris’te 6000 müstensih ve kitap ressamı da işlerini kaybetme korkusu nedeniyle matbaaya “şeytanî” bir icat gözüyle bakmışlardı ve engel olmaya çalışmışlardı. Osmanlı İstanbul’unda da matbaanın açıldığı dönemde 6000 müstensih vardı. Bunların ekonomik kaygıları dolayısıyla matbaa açıldığında sadece dinî olmayan kitaplar basılabileceği söylenerek giderilmişti. Yani bu bir engel olmaktan kolaylıkla çıkarılabilmişti. Türkçe matbaanın gecikmesinin nedenlerinden biri olarak din adamlarının karşı çıkışı gösterilebilir. Osmanlı Devletinin Batı karşısındaki üstünlüğü Batı’nın icat ettiği mekanizmalara da mesafeli yaklaşması sonucunu doğurmuş olabilir. Matbaa 18. yüzyılda da ancak din adamlarının oluruyla açılabilmiştir. Çünkü Osmanlı Devleti Batı karşısındaki üstünlüğünü kaybetmiş artık çağı yakalamak zorunluluğuyla karşı karşıya kalmıştır. İlk Türkçe matbaanın açıldığı 1727 senesi padişah III. Ahmet dönemine denk gelmektedir ki bu dönem başka alanlarda da Batılı yaşan tarzının yavaş taklit edilmeye başlandığı bir devirdir.

Eski Baskı Kalıplarına Başka Bir Örnek

Osmanlıların matbaaya mesafeli davranmasının nedenlerinden biri olarak da estetik kaygılardan söz edilir. Hat sanatının kusursuz güzelliğine alışmış Doğulu göz zevkinin ilk başlarda çirkin bulunan matbaa harflerine alışamadığı da ileri sürülen bir diğer görüştür. Bu yeni tekniğe alışılmasının zaman aldığı, özellikle harf dökümcülüğünün gelişmesiyle bu tür estetik sorunların da giderek azaldığı bilinen bir gerçektir. İtalya’da da uzun süreler müzik notalarının elle çoğaltılmış olanlarının tercih edildiği daha ucuz oldukları halde matbaa ile çoğaltılanlara rağbet edilmediği de görülen bir durumdur. Zamanla dini, sosyal, siyasal ve psikolojik etkiler aşıldıkça Osmanlı Devleti de bu gelişmelere kayıtsız kalamayacaktır. Özellikle yirmi sekiz Mehmet Çelebi’nin Paris seyahatinden sonra padişah III. Ahmet’ten matbaa konusunda izin almayı başarmasıyla beraber bu süreç kendini gösterecektir. 1727 yılında Mehmet Çelebi ve İbrahim Müteferrika ilk Türkçe matbaayı açarak Türk kültür hayatında önemli bir aşamanın mimarları olarak tarih sayfalarındaki kalıcı yerlerini alacaklardır.

BLOG
About cagdasmatbaa

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir