Matbaanın yani sert bir zemin üzerine işlenmiş sembollerin daha yumuşak bir zemine işlenmesinin temelleri milattan önceye kadar uzanmakla beraber hareketli bir mekanizma yoluyla bu işlemin yapılması 15. yüzyılda karşımıza çıkmıştır. Bu sistemin mucidi ise Johannes Gutenberg (1398 – 1468)’dir.
Matbaacılık ve yayıncılık mesleği dışında kuyumculuk da yapmış olan Gutenberg basım ve yayım alanında bir dönüm noktası olarak kabul edilen “tipo baskı” yöntemini 1438’de Avrupa’ya getirerek yaygınlık kazanmasını sağlamıştır. (Günümüzde kullanım alanı daralan tipo baskı, basım işlerinde ahşap veya dayanıklı metal harflerle hazırlanmış bir baskı kalıbının kullanılması esasına dayanıp uzun ve zahmetli bir hazırlık süreci gerektirmektedir. Ahşap veya metal harfler tek tek yan yana getirilerek bir sayfa meydana getirmeleri sağlanır.) Uzunca dönemler Çin’de ve Kore’de kullanılan bu yöntemi geliştiren Gutenberg hız ve dayanıklılığı arttırarak modern matbaacılığın temellerini atmıştır. Gutenberg’in uyguladığı yöntem harflerin metalden yapıldığı ve yerlerin değiştirilebildiği bir yapıdaydı.
Gutenberg matbaası öncesinde elle kitap çoğaltma yöntemi veya tek tek elle oyularak hazırlanan blok haldeki sayfa kalıpları kullanılırdı. Gutenberg her kalıp için ayrı kalıplar yaparak bunlara sıcak metal sıvı döküyor bu yöntemle harflerin metal örneklerini çıkarıyordu. Bunları kullanan basımcı tek tek dökümü yapılan harfleri istediği sıraya göre dizebiliyor hatta saklayıp daha sonra başka baskılarda da kullanabiliyordu. Kuyumculukta metal alaşımların yapımı ve dökümü konusunda kendini geliştirmiş olan Gutenberg bu konulardaki uzmanlığını kullanarak kolay kolay yıpranmayan ve birbiriyle çok iyi uyum sağlayan ayrı metal harfler dökmeyi başarabilmiştir. Bu harflerle hazırlanan baskı kalıpları kendi çağına göre oldukça kaliteli ve temiz kitapların basılmasına imkan vermiştir. Hatta aynı zaman diliminde Gutenberg’in tipo basım yapan bir makine geliştirdiği söylentileri de dolaşmaya başlamıştı ancak elimizde anılan döneme ait bir eser örneği bulunmamaktadır.
Matbaayı geliştirme sürecinde finans kaynağı sağlamakta sıkıntı yaşayan Gutenberg, Mainzli bir zengin olan Johannes Fust ile ortaklık kurmuştur. Bu ortakların kurdukları matbaada 1455 senesinde basılan ilk kitap İncil’in Latince Vulgata şekli idi. İncilin bu versiyonu “Gutenberg İncili”, “42 satırlı İncil”, “Mazarin İncili” gibi isimlerle de anılmaktadır.
Gutenberg Fust’a olan borçlarını ödeyemeyince 1457’de ortaklıkları sona erdi. Fust matbaadaki bütün araç ve gereçlere alacaklarına karşılık el koydu. Gutenberg’in ikinci matbaacılık girişiminde finansal desteği Konrad Humery adlı bir devlet memuru sağladı. Bu matbaada ise bir dilbilgisi, bir sözlük ve başka bazı kitaplar basıldı. Bu çalışmalar sırasında maddi açıdan çok zorluklar yaşayan Gutenberg maddi anlamda hiçbir zaman rahat bir hayat süremedi. Mainz Başpiskoposu Adolf von Nassau-Wiesbaden destek olmasaydı muhtemelen içinde bulunduğu sefalet koşulları daha da ağır bir hal alacaktı. Ömrünün son yıllarında gözleri ve genel sağlığı da giderek bozulan Gutenberg’i Adolf von Nassau-Wiesbaden sarayına aldı ve maddi destek sağladı. Guttenberg 1468’de, Mainz’da hayatını kaybettiğinde böyle bir yoksulluk içinde hayata veda etmiştir. Ölümü üzerine Franciscaine Kilisesi mezarlığına defnedilen Gutenberg’in bu mezarı da bugün bulunmamaktadır çünkü kilise ve mezarlık İkinci Dünya Savaşı sırasında uğradığı saldırılar nedeniyle yok olmuştur.
Gutenberg’in bugün bir mezarı olmayabilir ama icadı olan matbaa aracılığıyla yarattığı etki adını unutulmaz kılmıştır. “Matbaa Devrimi” olarak da anılan bu gelişme Avrupa’da aynı yüzyıl içinde hızla yayıldı. Bu sayede hem çok kitap basılabiliyor hem de eskisine göre daha ucuza mal edilebiliyordu. Bu gelişme kitaba dolayısıyla bilgiye erişimi kolaylaştırdı. Bilginin belli bir grubun tekelinden çıkarak demokratikleşmesi, bilimin ilerlemesi ve düşünce özgürlüğünün gelişmesi gibi önemli sıçramalarda matbaanın ve dolayısıyla Gutenberg’in çok payı olduğu su götürmez bir gerçektir.